TOMA'dan su sıkar gibi tanım sıkmak
Köprüyü geçen halkımız
kuşkusuz Taksim’e gidiyor, ötesini işaret ediyordu. Sezgileri, öfkesi,
talepleri, dayanışması, direnci ile işaret ettiği ötesinin köprünün geçildikten
sonra çok da uzakta olmadığı görüldü. AKP’nin buzdolabı ile oylarını satın
aldığı çaresiz insanına karşı kısa sürede çamaşır makinesini barikata koyarak
savaş, yoksulluk, sömürü ve gericiliğe çare bulan insanı Haziran İsyanımız koymuştur.
Haziran İsyanı üzerine
çok şey yazılıyor, çiziliyor. Önemli bir kısmı dikkate değerdir. Köprüyü
geçerek büyüyen halkımızı layık olduğu evrensel ve tarihsel bir bütünlüğe
taşımak için daha çok şey yazılacak, çizilecek ve yapılacaktır. Ülkemiz
tarihini etkileyecek son derece önemli bir geçiştir, ancak daha önemlisi ise Taksim Direnişi boyunca bir sloganda gerçeklik kazandı; “bu daha
başlangıç......”
Önce direnişin neresinde
durduğumuzu Oğuz Atay’a gönderme yaparak açıklayalım; “Eşya ile münasebetini
tayin ve kainattaki yerini tespit” meselesi. Direnişin büyüklüğü ile de
yanıtlayalım; Hiç kimseden ileri değildik, kimseden geri kalmadık. İçindeydik,
sözümüz bazen dayanışma bildirilerine, bazen sendika/konfederasyon çağrılarına,
bazen mahkeme koridorlarına, bazen siyasi iktidarın temsilcilerine yansıdığı
için şanslı ve dolayısıyla halkımıza bir o kadar borçluyduk. Sözümüz halkımızla
birlikte vücut buldu ancak hakikat ise sözü çok çok aştı. Şimdi ise sözü
hakikate yaklaştırma çabası içindeyiz. DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile
Evrensel gazetesinin 16 Temmuz tarihinde yaptığı röportaj açık ve samimi bir
biçimde DİSK’in bu süreçte nerede durduğunu aktarıyor. http://www.evrensel.net/news.php?id=62138
Durum böyle olunca
başından beri sürecin içinde olanlar için yazmakta bir sıkıntı oluşuyor.
Sıkıntıyı Firavun Thamus’un yazıyı bulan Theuth’a cevabında tarif edebiliyoruz;
“Harfleri öğrenenler, artık belleklerini çalıştırmayacakları için, ruhları
unutkan olacaktır. Yazıya güvendikleri için etraflarındaki şeyleri dışarıdan
yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklardır.“
Sıkıntımızı yazıya
güvenerek değil; halkımız ile birlikte ulaştığımız büyüklüğü gözeterek, direniş
boyunca sahip olduğumuz coşkuyu koruyarak, direnişin içindeki her türlü
farklılığa ve karşı tarafın insanlık dışı saldırısına karşı sahip olduğu
ağırbaşlılığı örnek alarak aşabiliriz.
İsyanı yazı ile
dışarıdan yabancı izler sayesinde hatırlamaktan ise direnişin zaman zaman karşı
karşıya kaldığımız ufak tefek kusurlarına karşı merhametli yaklaşarak, işaret
ettiği geleceğe karşı sadık kalarak, “polis simit sat onurlu yaşa” sloganında
vücut bulan insancıllığı koruyarak, direnişin açığa çıkarttığı önceki
sendika/sol/siyaset vb başlıklardaki eleştirileri kurtarıcı yalanlara
başvurmadan dürüst bir biçimde değerlendirerek kurtulabiliriz.
İki tehlikeli yaklaşımdan
sıyrılmamız gerekiyor; Hareketin bütünlüğünü geriye çekmek ve erken tanım
koymak. Öncelikle Haziran İsyanının bütünlüğünü bozacak kimi yaklaşımlar
oldukça tehlikeli görünüyor. Belirli bir aşamaya kadar bu bütünlüğü bozacak
yaklaşımlar konusunda ( özellikle yükseliş sürecinde ) çoğunluk gerçekten
hassas davrandı. Gözetilmesi gereken bir durum. Ancak direnişin olası
sınırlarına çekiliş sürecinde ise erken bakiye almaya kalkan yaklaşımlar o
bütünlüğü bozuyor. Engel olmak mümkün görünmüyor. Günlük bakiye her zaman
olması gereken büyük kazancı gizleyebilir.
Diğer yandan ise hareket
mevcut bütün örgütlülükleri aşınca, hareketi kontrol etmek adına, bir şekil
verme, ad koyma, bir düzeltme yarışı gitti. “sivil direniş”, “pasif direniş”,
“kent hareketi”, “çevre hareketi”, “devrimci durum” vs.
Milyonlara ulaşan, dünya çapında yaygınlaşan ve son derece heterojen bir
hareketliliğe TOMA’dan su sıkar misali tanım sıktığınızda bir yerlere mutlaka
denk getiriyorsunuz. Yanlış olmuyor ama eksik oluyor.
Tanımlamak yerine
hareketin işaret ettiği geleceğe doğru halkımızla birlikte ilerlemenin
yollarını arasak fena olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder