19 Temmuz 2013 Cuma

TOMA'dan su sıkar gibi tanım sıkmak

Köprüyü geçen halkımız kuşkusuz Taksim’e gidiyor, ötesini işaret ediyordu. Sezgileri, öfkesi, talepleri, dayanışması, direnci ile işaret ettiği ötesinin köprünün geçildikten sonra çok da uzakta olmadığı görüldü. AKP’nin buzdolabı ile oylarını satın aldığı çaresiz insanına karşı kısa sürede çamaşır makinesini barikata koyarak savaş, yoksulluk, sömürü ve gericiliğe çare bulan insanı Haziran İsyanımız koymuştur.

Haziran İsyanı üzerine çok şey yazılıyor, çiziliyor. Önemli bir kısmı dikkate değerdir. Köprüyü geçerek büyüyen halkımızı layık olduğu evrensel ve tarihsel bir bütünlüğe taşımak için daha çok şey yazılacak, çizilecek ve yapılacaktır. Ülkemiz tarihini etkileyecek son derece önemli bir geçiştir, ancak daha önemlisi ise Taksim Direnişi boyunca bir sloganda gerçeklik kazandı; “bu daha başlangıç......”

Önce direnişin neresinde durduğumuzu Oğuz Atay’a gönderme yaparak açıklayalım; “Eşya ile münasebetini tayin ve kainattaki yerini tespit” meselesi. Direnişin büyüklüğü ile de yanıtlayalım; Hiç kimseden ileri değildik, kimseden geri kalmadık. İçindeydik, sözümüz bazen dayanışma bildirilerine, bazen sendika/konfederasyon çağrılarına, bazen mahkeme koridorlarına, bazen siyasi iktidarın temsilcilerine yansıdığı için şanslı ve dolayısıyla halkımıza bir o kadar borçluyduk. Sözümüz halkımızla birlikte vücut buldu ancak hakikat ise sözü çok çok aştı. Şimdi ise sözü hakikate yaklaştırma çabası içindeyiz. DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile Evrensel gazetesinin 16 Temmuz  tarihinde yaptığı röportaj açık ve samimi bir biçimde DİSK’in bu süreçte nerede durduğunu aktarıyor. http://www.evrensel.net/news.php?id=62138

Durum böyle olunca başından beri sürecin içinde olanlar için yazmakta bir sıkıntı oluşuyor. Sıkıntıyı Firavun Thamus’un yazıyı bulan Theuth’a cevabında tarif edebiliyoruz; “Harfleri öğrenenler, artık belleklerini çalıştırmayacakları için, ruhları unutkan olacaktır. Yazıya güvendikleri için etraflarındaki şeyleri dışarıdan yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklardır.“

Sıkıntımızı yazıya güvenerek değil; halkımız ile birlikte ulaştığımız büyüklüğü gözeterek, direniş boyunca sahip olduğumuz coşkuyu koruyarak, direnişin içindeki her türlü farklılığa ve karşı tarafın insanlık dışı saldırısına karşı sahip olduğu ağırbaşlılığı örnek alarak aşabiliriz.

İsyanı yazı ile dışarıdan yabancı izler sayesinde hatırlamaktan ise direnişin zaman zaman karşı karşıya kaldığımız ufak tefek kusurlarına karşı merhametli yaklaşarak, işaret ettiği geleceğe karşı sadık kalarak, “polis simit sat onurlu yaşa” sloganında vücut bulan insancıllığı koruyarak, direnişin açığa çıkarttığı önceki sendika/sol/siyaset vb başlıklardaki eleştirileri kurtarıcı yalanlara başvurmadan dürüst bir biçimde değerlendirerek kurtulabiliriz.

İki tehlikeli yaklaşımdan sıyrılmamız gerekiyor; Hareketin bütünlüğünü geriye çekmek ve erken tanım koymak. Öncelikle Haziran İsyanının bütünlüğünü bozacak kimi yaklaşımlar oldukça tehlikeli görünüyor. Belirli bir aşamaya kadar bu bütünlüğü bozacak yaklaşımlar konusunda ( özellikle yükseliş sürecinde ) çoğunluk gerçekten hassas davrandı. Gözetilmesi gereken bir durum. Ancak direnişin olası sınırlarına çekiliş sürecinde ise erken bakiye almaya kalkan yaklaşımlar o bütünlüğü bozuyor. Engel olmak mümkün görünmüyor. Günlük bakiye her zaman olması gereken büyük kazancı gizleyebilir.

Diğer yandan ise hareket mevcut bütün örgütlülükleri aşınca, hareketi kontrol etmek adına, bir şekil verme, ad koyma, bir düzeltme yarışı gitti. “sivil direniş”, “pasif direniş”, “kent hareketi”, “çevre hareketi”, “devrimci durum”  vs. Milyonlara ulaşan, dünya çapında yaygınlaşan ve son derece heterojen bir hareketliliğe TOMA’dan su sıkar misali tanım sıktığınızda bir yerlere mutlaka denk getiriyorsunuz. Yanlış olmuyor ama eksik oluyor.

Tanımlamak yerine hareketin işaret ettiği geleceğe doğru halkımızla birlikte ilerlemenin yollarını arasak fena olmayacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder