30 Temmuz 2013 Salı

Gündüz Clark Kent, akşam Süperman, yarın Q. Tarrantino, bence Beatrice Kiddo  

Başlığı ironi olsun diye yazmadım. Tersine Haziran İsyanı’nda; gündelik yaşamı ile haziran isyanının içindeki devrimci eylemi arasındaki tezatlığı ifade etmek için ABD ikonu olması için yaratılmış bir çizgi roman kahramanının kullanılması  solun oldukça ciddi düzeyde sorumluluk alması gereken bir durumdur. Aynı zamanda  bu kullanım bir yabancılaşmayı içeriyorsa,  ki tamamen içeriyor, bu derece bir ironi ve humour’u devrimci eylemin içine olağan bir biçimde yerleştiren akıla da çok özenmek gerekecektir. Bir önceki cümledeki olumsuzluğu tamamen berteraf edip aşacak bu akıl ile kalıcı bir biçimde ortak bir gelecek tasavvur etmek gereklidir.

Genellikle itibar etmediğim ancak sıkça tekrarlanan bir yaklaşım var; “gençlerle dil tutturmak, halka inmek, işçilerle dil tutturmak”,  mesele bir dil tutturma meselesi değildir. Mesele; “ Ad summam rerum nostratum pertinere arbitror, ut cogitetis magis, quid agendum nobis, quam quid loquendum sit. Facile erit, explicatis consiliis, accommodare rebus verba”’dır.  Hemen ilgili çevirisini alalım; “ Ne söylenmesi gerektiğinden çok ne yapılması gerektiğini göz önüne bulundurmamızın, işlerimiz için çok önemli olduğu yargısına varıyorum.  Planlar yerine oturduğu zaman her şeye uygun bir sözcük uydurmak kolay olacaktır.”  ( Machiavelli )

Bu açıdan başlığımızı yazmamızdaki amaç ille de dil tutturmak gerekir diye anlamı sulandırmayı göze alan yaklaşıma karşı durmaktır. Diğer açıdan da Haziran İsyanını yaratanlara ve onun içinde çok gündeme gelen banka, büro, plaza, ofis çalışanları’na ( kısaca beyaz yakalılar )’a içinde olduğumuz Haziran İsyanı’nın ortak bir geleceğe doğru evrildiği ve bu ortak geleceğin ise, Q. Tarrantino’nun remix’leri misali, geçmişe bakışımızı ve yarını tasavvur edişimizi yeniden düzenlediğidir. Ülkede her kesimin yaptığı budur.

3 ay öncesine kadar ABD ikonu olması için yaratılmış bir çizgi roman kahramanının, dünyanın öbür ucunda bizzat ABD’nin de planlarını bozabilecek bir hareketlilik içinde yeralan bizler için kullanılacağı söylenseydi herhalde inanmazdık. Kahramanımız Clark Kent, Gündüzleri takım elbisesiyle işinde gücünde olan bir gazeteci, dünyanın/insanların zor durumda olduğu/ihtiyaç duyduğu anda süper kahraman yetilerini kullanarak dünyayı kurtarıyor. Yanlış hatırlamıyorsam bir filmde de dünyanın tersine dönerek zamanı geriye alıyor ve kız arkadaşını ölümden kurtarıyordu.
Gündüz ofislerde işini yapıp, akşamında da Gezi Parkı ve Taksim başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında harekete gaz maskeleri, deniz gözlükleri ve spor giysileri ile katılan beyaz yakalılar bu değişimi sürekli yaşadı ve dile getirdiler.
“Hayatımın, zamanımın büyük kısmı işe gidiyor. Benim hayatımda bu süreçte çok şey değişti çünkü işte geziden başka bir şey konuşamıyoruz. İşyerinde de eylem ve forum deneyimimiz oldu. İnsanlar devletin gerçek yüzünü gördü ve kendi bilgilerini sorgulamaya başladı. Kürt meselesi ve azınlıklar meselesindeki tutumunu da sorgulamaya başladı. Bizim işyeri forumunda örneğin taşeron çalışan ve diğer çalışanlar birbirleri ile ilgili sıkıntılarını yüz yüze açıkça konuştu. Kariyer odaklı çalışanlar şimdi birbirlerine dertlerini anlattılar. Bu süreç hayatımı başkalaştırıyor." https://www.facebook.com/plazaeylem?fref=ts

Meseleyi Q. Tarrantino’ya bağlama sözü verdik bir kez; Hollywood Sinemasının ideolojik özelliklerini şimdilik konu dışı bırakarak, mavi tayt üzerine kırmızı külotlu bir kahramandan daha ilgi çekici olduğunu düşündüğüm bir filme değinebiliriz; Kill Bill.  II. filmde Bill  (David Carradine ), Beatrice Kiddo’ya ( Uma Thurman ) tayt üzerine kırmızı külotlu kahramanımızla diğer süper kahramanları karşılaştıran bir söylev verir.

Kısaca şöyle der; “diğer süper kahramanlardan farklı olarak süpermen, süpermendir. Onun alter ego’su Clark Kent’tir. Clark Kent’in giysileri, gözlüğü, takım elbisesi, kostümüdür. Clark Kent, Süperman’in bizi nasıl gördüğüdür. Clark Kent’in karakteri nedir? Zayıftır, özgüvensizdir, ödlektir. Clark Kent, Süperman’ın bütün insanlığa eleştirisidir.” Aslında ABD’nin insanlığa bakışıdır ama şimdilik bir kenara bırakarak sorularımızı soralım.

Eğer süperman, süperman ise ne diye sürekli işyerinde haftanın en az 45 saatini ( ki artık mesai bittiğinde değil, iş bitince ofisten çıkmak yaygınlaştığı için haftada ortalama 53,5 saat ) kostümleri ve korkularıyla geçiriyor? Kapitalizm süpermanı bile bir ofis çalışanı haline getirecek derecede güçlü mü? Yoksa süperman gözlük, takım elbise ve kravat takarak, yani kostümünü giyerek kendisine verilen rolü kabullendiği için mi?

Çapulcular sözkonusu olduğunda artık gerçek kimliklerinin, Gezi’de, Taksim’de ve ülkenin dört bir yanında ortaya çıkan kimlikleri olduğunu söyleyebiliriz.     

Şimdi halk hareketinin tamamlayıcısı olabilecek bir süreci işaret etmesi bakımından hatırlayalım; Gezi Parkı’nda bir akşam, yine polis müdahelesinin söylentilerinin yayıldığı bir anda, kürsüden bir çağrı yapıldı. Çağrı özellikle bankacı ve pilotlara idi. Çağrı direnişe destek olması için bu iki grubun greve çıkması üzerineydi. Ertesi gün ne banka çalışanları greve çıktı ne de pilotlar.  Haziran İsyanı günlerinde sendikaların genel grev çağrıları da beklendiği etkinin çok çok altında geçti. Bu durumu daha sonra yine bir başlık yapabiliriz. Ancak çağrı önemlidir. Halk hareketi işyerlerine daha etkin ve örgütlü bir biçimde taşınabilseydi, Haziran ayı ile ülkemizin, halkımızın talepleri doğrultusunda, yeniden kuruluş süreci arasındaki zaman oldukça kısa olurdu. Bundan sonra ne olacağını, ne yapacağımız belirleyecektir. Ne yapacağımızı ise yine Haziran İsyanıyla birlikte öğrenmekte fayda var. Siyasi iktidarın her türlü saldırısına karşı halkımız mutlaka bir cevap üretti, çözümler  geliştirdi.
3 ay öncesine kadar mümkün görünmeyen bir çok şey artık mümkün görünüyor.  Yukarıdaki arkadaşımızın samimiyetle ifade ettiği gibi hayatımızı başkalaştırıyor.  Bu durumda artık eskisi gibi bir çok şeye bakamıyoruz. Herkes hareketi devam ettirmek için elinden geleni yapıyor. Yetersiz kaldığında da hareketin devam ettiğini görüyor. Tekrar motivasyon buluyor. 
Şimdi hepimizin tartışmasız bildiklerini bir sıralayalım;

İşyerlerinde kitlesel örgütlenme için sınıf mücadeleleri tarihinin ortaya çıkardığı kalıcı örgütlenme biçimi sendikadır. Zaman zaman farklı deneyimler olmuşsa da sendikalar kalıcı olmuş ve kabul görmüştür. Hatta süreçte inisiyatif alan beyaz yakalı topluluklar seçeneklerinde sendika olasılığını ciddi ciddi değerlendirmektedirler.

Örgütlü bir işçi katılımının Haziran İsyanı’nı çok daha ötelere taşıyacağı muhakkaktır. Öteleri ise göz kırpan devrim ile mesut bir birlikteliktir. 

Günümüzde sendikalar bu ihtiyaca cevap verememişlerdir. Veremeyecekleri anlamına gelmemekle birlikte şu an durum budur.

Haziran İsyanının etkisinin hayatın bütün alanlarına taşınması  ve olası bütün sonuçlarına ulaşması her düzeyde örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır.

Forumlar, atölyeler, çalışma grupları, direnişin içinde yer alan emek/meslek/siyasal örgütlenmelerin üye sayısındaki artış ve/veya varolan üyeler ile olan ilişkilerinin güçlenmesi, olası yeni örgütlenmeler ihtiyacı hep hareketliliğin örgütlenmeye olumlu yanıt ürettiğinin göstergeleridir.  Ancak her zaman dediğimiz gibi “Bu daha başlangıç......”. Örgütlenme bir amaç değil aslında daha fazlasını istemek ve elde etmek için bir araçtır yalnızca.  

Haziran İsyanının örgütsel sonuçlarının salt siyasal partiler, salt sendikalar, salt çeşitli demokratik kitle örgütleri nin çerçevesine sığmayacağı muhakkak.  Toplamda bir etkileşim yaşanacak ve yaşanmaktadır.  Deyim yerindeyse örgütlü sonuçları alındığı oranda, Q. Tarrantino’nun Kill Bill’de yaptığı remix misali, dünya sınıf mücadeleleri tarihinde yer alacak Haziran İsyanı geleceğiyle tarihe emekçi sınıflar lehine bir remix yapacaktır.

Beyaz yakalılar, Haziran İsyanının ruhunu bütün işyerlerine, çalışma arkadaşlarına taşıdıkları oranda, yeni örgütlenmelerini kurduklarında veya varolanlara dahil olup değiştirdiklerinde; Gündüz Clark Kent akşam Superman ve ertesi gün Q. Tarrantino olarak yollarına devam edecektir. Cevabı başta verilmiş son soru ; Luis Lane'mi, Beatrice Kiddo'mu ?  

Ekler
  1. Kill Bill II. Bölüm, Bill ( David Carradine ) tam replik
 “Now, a staple of the superhero mythology is, there's the superhero and there's the alter ego. Batman is actually Bruce Wayne, Spider-Man is actually Peter Parker. When that character wakes up in the morning, he's Peter Parker. He has to put on a costume to become Spider-Man. And it is in that characteristic Superman stands alone. Superman didn't become Superman. Superman was born Superman. When Superman wakes up in the morning, he's Superman. His alter ego is Clark Kent. His outfit with the big red "S", that's the blanket he was wrapped in as a baby when the Kents found him. Those are his clothes. What Kent wears - the glasses, the business suit - that's the costume. That's the costume Superman wears to blend in with us. Clark Kent is how Superman views us. And what are the characteristics of Clark Kent. He's weak... he's unsure of himself... he's a coward. Clark Kent is Superman's critique on the whole human race.” 

  1. Q. Tarrantino’nun Kill Bill filminde  her şeyin bir yeniden düzenleme ( remix ) olduğuna dair güzel bir video.  http://www.ilgilibirbilgi.com/her-sey-bir-yeniden-duzenleme-kill-bill/
  2. Hollywood sinemasına atıflardan sıkılanlar için özür mahiyetinde Haziran İsyanımızın gerçekliği üzerine bir öneri. Haziran İsyanı'nın tarihimizdeki köklerini aramaya kalkarsak kanımca en fazla yakışan Paris Komünü olacaktır. Haziran İsyanı abartılmaya ihtiyaç duymayacak kadar güçlü. Ancak Paris Komünü hayallerini gözü açıkken görecek bir solu hakedecek kadar da değerli. Alttaki kare, yazarı Jean Vautrin'in olan romanın  Jacques Tardi'nin çizimleriyle Halkın Çığlığı - Paris Komünü ( versus yayınları ) çizgi romanından alınmıştır.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder