Gündüz Clark Kent, akşam Süperman,
yarın Q. Tarrantino, bence Beatrice Kiddo
Başlığı ironi olsun diye yazmadım. Tersine Haziran İsyanı’nda; gündelik
yaşamı ile haziran isyanının içindeki devrimci eylemi arasındaki tezatlığı
ifade etmek için ABD ikonu olması için yaratılmış bir çizgi roman kahramanının
kullanılması solun oldukça ciddi düzeyde
sorumluluk alması gereken bir durumdur. Aynı zamanda bu kullanım bir yabancılaşmayı içeriyorsa, ki tamamen içeriyor, bu derece bir ironi ve
humour’u devrimci eylemin içine olağan bir biçimde yerleştiren akıla da çok
özenmek gerekecektir. Bir önceki cümledeki olumsuzluğu tamamen berteraf edip
aşacak bu akıl ile kalıcı bir biçimde ortak bir gelecek tasavvur etmek
gereklidir.
Genellikle itibar etmediğim ancak sıkça tekrarlanan bir yaklaşım var; “gençlerle
dil tutturmak, halka inmek, işçilerle dil tutturmak”, mesele bir dil tutturma meselesi değildir.
Mesele; “ Ad summam rerum nostratum pertinere arbitror, ut cogitetis magis,
quid agendum nobis, quam quid loquendum sit. Facile erit, explicatis consiliis,
accommodare rebus verba”’dır. Hemen
ilgili çevirisini alalım; “ Ne söylenmesi gerektiğinden çok ne yapılması
gerektiğini göz önüne bulundurmamızın, işlerimiz için çok önemli olduğu
yargısına varıyorum. Planlar yerine
oturduğu zaman her şeye uygun bir sözcük uydurmak kolay olacaktır.” ( Machiavelli )
Bu açıdan başlığımızı yazmamızdaki amaç ille de dil tutturmak gerekir diye
anlamı sulandırmayı göze alan yaklaşıma karşı durmaktır. Diğer açıdan da Haziran
İsyanını yaratanlara ve onun içinde çok gündeme gelen banka, büro, plaza, ofis
çalışanları’na ( kısaca beyaz yakalılar )’a içinde olduğumuz Haziran İsyanı’nın
ortak bir geleceğe doğru evrildiği ve bu ortak geleceğin ise, Q. Tarrantino’nun
remix’leri misali, geçmişe bakışımızı ve yarını tasavvur edişimizi yeniden
düzenlediğidir. Ülkede her kesimin yaptığı budur.
3 ay öncesine kadar ABD ikonu olması için yaratılmış bir çizgi roman
kahramanının, dünyanın öbür ucunda bizzat ABD’nin de planlarını bozabilecek bir
hareketlilik içinde yeralan bizler için kullanılacağı söylenseydi herhalde inanmazdık.
Kahramanımız Clark Kent, Gündüzleri takım elbisesiyle işinde gücünde olan bir gazeteci,
dünyanın/insanların zor durumda olduğu/ihtiyaç duyduğu anda süper kahraman
yetilerini kullanarak dünyayı kurtarıyor. Yanlış hatırlamıyorsam bir filmde de
dünyanın tersine dönerek zamanı geriye alıyor ve kız arkadaşını ölümden
kurtarıyordu.
Gündüz ofislerde işini yapıp, akşamında da Gezi Parkı ve Taksim başta olmak
üzere ülkenin dört bir yanında harekete gaz maskeleri, deniz gözlükleri ve spor
giysileri ile katılan beyaz yakalılar bu değişimi sürekli yaşadı ve dile
getirdiler.
“Hayatımın, zamanımın büyük kısmı işe gidiyor.
Benim hayatımda bu süreçte çok şey değişti çünkü işte geziden başka bir şey
konuşamıyoruz. İşyerinde de eylem ve forum deneyimimiz oldu. İnsanlar devletin
gerçek yüzünü gördü ve kendi bilgilerini sorgulamaya başladı. Kürt meselesi ve
azınlıklar meselesindeki tutumunu da sorgulamaya başladı. Bizim işyeri
forumunda örneğin taşeron çalışan ve diğer çalışanlar birbirleri ile ilgili sıkıntılarını
yüz yüze açıkça konuştu. Kariyer odaklı çalışanlar şimdi birbirlerine
dertlerini anlattılar. Bu süreç hayatımı başkalaştırıyor." https://www.facebook.com/plazaeylem?fref=ts
Meseleyi Q. Tarrantino’ya bağlama sözü verdik bir kez; Hollywood Sinemasının
ideolojik özelliklerini şimdilik konu dışı bırakarak, mavi tayt üzerine kırmızı
külotlu bir kahramandan daha ilgi çekici olduğunu düşündüğüm bir filme
değinebiliriz; Kill Bill. II. filmde Bill (David Carradine ), Beatrice Kiddo’ya ( Uma
Thurman ) tayt üzerine kırmızı külotlu kahramanımızla diğer süper kahramanları karşılaştıran bir
söylev verir.
Kısaca şöyle der; “diğer süper kahramanlardan farklı olarak süpermen,
süpermendir. Onun alter ego’su Clark Kent’tir. Clark Kent’in giysileri, gözlüğü,
takım elbisesi, kostümüdür. Clark Kent, Süperman’in bizi nasıl gördüğüdür.
Clark Kent’in karakteri nedir? Zayıftır, özgüvensizdir, ödlektir. Clark Kent,
Süperman’ın bütün insanlığa eleştirisidir.” Aslında ABD’nin insanlığa bakışıdır
ama şimdilik bir kenara bırakarak sorularımızı soralım.
Eğer süperman, süperman ise ne diye sürekli işyerinde haftanın en az 45
saatini ( ki artık mesai bittiğinde değil, iş bitince ofisten çıkmak
yaygınlaştığı için haftada ortalama 53,5 saat ) kostümleri ve korkularıyla
geçiriyor? Kapitalizm süpermanı bile bir ofis çalışanı haline getirecek
derecede güçlü mü? Yoksa süperman gözlük, takım elbise ve kravat takarak, yani
kostümünü giyerek kendisine verilen rolü kabullendiği için mi?
Çapulcular sözkonusu olduğunda artık gerçek kimliklerinin, Gezi’de, Taksim’de
ve ülkenin dört bir yanında ortaya çıkan kimlikleri olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi halk hareketinin tamamlayıcısı olabilecek bir süreci işaret etmesi
bakımından hatırlayalım; Gezi Parkı’nda bir akşam, yine polis müdahelesinin
söylentilerinin yayıldığı bir anda, kürsüden bir çağrı yapıldı. Çağrı özellikle
bankacı ve pilotlara idi. Çağrı direnişe destek olması için bu iki grubun greve
çıkması üzerineydi. Ertesi gün ne banka çalışanları greve çıktı ne de
pilotlar. Haziran İsyanı günlerinde
sendikaların genel grev çağrıları da beklendiği etkinin çok çok altında geçti. Bu
durumu daha sonra yine bir başlık yapabiliriz. Ancak çağrı önemlidir. Halk
hareketi işyerlerine daha etkin ve örgütlü bir biçimde taşınabilseydi, Haziran
ayı ile ülkemizin, halkımızın talepleri doğrultusunda, yeniden kuruluş süreci
arasındaki zaman oldukça kısa olurdu. Bundan sonra ne olacağını, ne yapacağımız
belirleyecektir. Ne yapacağımızı ise yine Haziran İsyanıyla birlikte öğrenmekte
fayda var. Siyasi iktidarın her türlü saldırısına karşı halkımız mutlaka bir
cevap üretti, çözümler geliştirdi.
3 ay öncesine kadar mümkün görünmeyen bir çok şey artık mümkün
görünüyor. Yukarıdaki arkadaşımızın
samimiyetle ifade ettiği gibi hayatımızı başkalaştırıyor. Bu durumda artık eskisi gibi bir çok şeye
bakamıyoruz. Herkes hareketi devam ettirmek için elinden geleni yapıyor.
Yetersiz kaldığında da hareketin devam ettiğini görüyor. Tekrar motivasyon
buluyor.
Şimdi hepimizin tartışmasız bildiklerini bir sıralayalım;
İşyerlerinde kitlesel örgütlenme için sınıf
mücadeleleri tarihinin ortaya çıkardığı kalıcı örgütlenme biçimi sendikadır.
Zaman zaman farklı deneyimler olmuşsa da sendikalar kalıcı olmuş ve kabul
görmüştür. Hatta süreçte inisiyatif alan beyaz yakalı topluluklar seçeneklerinde
sendika olasılığını ciddi ciddi değerlendirmektedirler.
Örgütlü bir işçi katılımının Haziran İsyanı’nı çok
daha ötelere taşıyacağı muhakkaktır. Öteleri ise göz kırpan devrim ile mesut
bir birlikteliktir.
Günümüzde sendikalar bu ihtiyaca cevap verememişlerdir.
Veremeyecekleri anlamına gelmemekle birlikte şu an durum budur.
Haziran İsyanının etkisinin hayatın bütün
alanlarına taşınması ve olası bütün
sonuçlarına ulaşması her düzeyde örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır.
Forumlar, atölyeler, çalışma grupları, direnişin içinde yer alan emek/meslek/siyasal
örgütlenmelerin üye sayısındaki artış ve/veya varolan üyeler ile olan
ilişkilerinin güçlenmesi, olası yeni örgütlenmeler ihtiyacı hep hareketliliğin
örgütlenmeye olumlu yanıt ürettiğinin göstergeleridir. Ancak her zaman dediğimiz gibi “Bu daha
başlangıç......”. Örgütlenme bir amaç değil aslında daha fazlasını istemek ve elde
etmek için bir araçtır yalnızca.
Haziran İsyanının örgütsel sonuçlarının salt siyasal partiler, salt
sendikalar, salt çeşitli demokratik kitle örgütleri nin çerçevesine sığmayacağı
muhakkak. Toplamda bir etkileşim
yaşanacak ve yaşanmaktadır. Deyim
yerindeyse örgütlü sonuçları alındığı oranda, Q. Tarrantino’nun Kill Bill’de
yaptığı remix misali, dünya sınıf mücadeleleri tarihinde yer alacak Haziran İsyanı
geleceğiyle tarihe emekçi sınıflar lehine bir remix yapacaktır.
Beyaz yakalılar, Haziran İsyanının ruhunu bütün işyerlerine, çalışma
arkadaşlarına taşıdıkları oranda, yeni örgütlenmelerini kurduklarında veya varolanlara
dahil olup değiştirdiklerinde; Gündüz Clark Kent akşam Superman ve ertesi gün
Q. Tarrantino olarak yollarına devam edecektir. Cevabı başta verilmiş son soru ; Luis Lane'mi, Beatrice Kiddo'mu ?
Ekler
- Kill Bill II. Bölüm, Bill (
David Carradine ) tam replik
“Now, a staple of the superhero mythology is,
there's the superhero and there's the alter ego. Batman is actually Bruce Wayne,
Spider-Man is actually Peter Parker. When that character wakes up in the
morning, he's Peter Parker. He has to put on a costume to become Spider-Man.
And it is in that characteristic Superman stands alone. Superman didn't become
Superman. Superman was born Superman. When Superman wakes up in the morning,
he's Superman. His alter ego is Clark Kent. His outfit with the big red
"S", that's the blanket he was wrapped in as a baby when the Kents
found him. Those are his clothes. What Kent wears - the glasses, the business
suit - that's the costume. That's the costume Superman wears to blend in with
us. Clark Kent is how Superman views us. And what are the characteristics of
Clark Kent. He's weak... he's unsure of himself... he's a coward. Clark Kent is
Superman's critique on the whole human race.”
- Q. Tarrantino’nun Kill Bill filminde her şeyin bir yeniden düzenleme ( remix ) olduğuna dair güzel bir video. http://www.ilgilibirbilgi.com/her-sey-bir-yeniden-duzenleme-kill-bill/
- Hollywood sinemasına atıflardan sıkılanlar için özür mahiyetinde Haziran İsyanımızın gerçekliği üzerine bir öneri. Haziran İsyanı'nın tarihimizdeki köklerini aramaya kalkarsak kanımca en fazla yakışan Paris Komünü olacaktır. Haziran İsyanı abartılmaya ihtiyaç duymayacak kadar güçlü. Ancak Paris Komünü hayallerini gözü açıkken görecek bir solu hakedecek kadar da değerli. Alttaki kare, yazarı Jean Vautrin'in olan romanın Jacques Tardi'nin çizimleriyle Halkın Çığlığı - Paris Komünü ( versus yayınları ) çizgi romanından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder